Yayınlanma: Pazartesi, 20 Şubat 2012 21:23 | Tufan Erhürman tarafından yazıldı.
Sarris davası nasıl da bomba gibi düşmüştü kamuoyunun gündemine! Medya birkaç hafta boyunca bu davadan söz etmiş, eşcinselliğin bir hastalık olup olmadığı, suç olarak düzenlenmesinin gerekip gerekmediği, Fasıl 154’teki hükümlerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS’ye) aykırılık teşkil edip etmediği bilen bilmeyen herkes tarafından tartışılmış, bazı milletvekilleri Yasa’nın değişmesi gerektiğini açıklamış, hatta TDP, çok önemli bir hamle yaparak, değişiklikle ilgili bir de öneri sunmuştu Cumhuriyet Meclisi’ne.
Sonra sayın Sarris kuzeye geçmeyeceğini açıkladı ve konu gündemden düştü. Bu durum bize bir kez daha gösterdi ki sivil toplum örgütlerimiz de, medyamız da, bir sorunu çözümlenene kadar takip etme ve gündem belirleme konusunda ciddi zaaflarla malul. Kıbrıs’ın kuzeyinde medya ve sivil toplum örgütleri, genelde, gündemi belirleyen değil, başkalarının belirlediği gündemin peşinden sürüklenen konumunda.
Ama neyse ki bazı sivil toplum örgütleri, son dönemde, bu yöndeki genel eğilimden uzaklaşmayı başarabiliyorlar. Bunlardan biri de Homofobiye Karşı İnisiyatif (HOKİ). Sarris davasının gündemde olduğu dönemde, özelde onlara, genelde de topluma verilen sözlerin tutulmadığını görünce, yeni bir davayla, yeni bir hamle yaptılar geçtiğimiz günlerde. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM’de) Türkiye’ye karşı bir dava açarak, Fasıl 154’ün ilgili hükümlerinin yürürlükte kalmasının AİHS’nin ihlali anlamına geldiğini Mahkeme’ye tespit ettirmeye soyundular. Konuyla ilgili olarak şu açıklamayı yaptı HOKİ: “Yasayı düzeltmek için harcanan çabalarımız faydasız olmuş ve Kıbrıslı Türk yetkililer iyi niyetli olmak konusunda isteksiz davranmıştır. Yasayı değiştirmek için verilen sözlere rağmen, yetkililer bu eski yasa ile insanları yargılamaya devam etmektedir. Bu durum, Kıbrıslı Türk yetkililerin insan haklarını korumaya cesareti olmadığını açıkça gösteriyor”.
Dava Neden Türkiye’ye Karşı Açıldı?
Bu konuda bugüne kadar ciddi bir araştırma yapılmış olmasa da, genelde Kıbrıs Türk halkının, insanların cinsel yönelimleri konusunda, Türkiye halkına oranla daha “hoşgörülü” (aslında bu sözcük “hoşgöreni” “hoşgörülen” karşısında üstün bir konuma yerleştirdiği için doğru değil) olduğu kanaati hâkimdir. Bununla birlikte, eşcinsel ilişki Türkiye’de suç olmamasına karşın, KKTC’de, İngiliz Sömürge İdaresi döneminden kalan Fasıl 154 Ceza Yasası çerçevesinde suçtur. Dolayısıyla, aslında, bu Yasa’nın AİHS’yi ihlal eden hükümleri konusunda açılacak davanın KKTC’ye açılması gerekir. Ancak, gelin görün ki KKTC tanınmış bir devlet değildir ve AİHM, Kıbrıs’ın kuzeyinde gerçekleşen insan hakları ihlallerinden Türkiye Cumhuriyeti’ni (TC’yi) sorumlu tutmaktadır. O nedenle HOKİ’nin ve bu konuda onunla birlikte hareket eden uluslararası kuruluşların bu davayı TC’ye karşı açmaktan başka çaresi yoktur.
Bu Davanın Sonucu Ne Olur?
Bir hukukçu için alınabilecek en ciddi risklerden biri, bir davanın sonucu konusunda tahminde bulunmaktır. Bununla birlikte, bu davanın sonucunu tahmin etmek birçok başka davaya oranla çok daha kolaydır. Çünkü aynı Yasa’nın aynı hükümleriyle ilgili olarak Kıbrıslı Rum Modinos, tanınmış bir devlet olan “Kıbrıs Cumhuriyeti”ne karşı dava açmış ve bu davayı kazanmıştır. Dolayısıyla, tıpatıp aynı hükümle ilgili olan bu davada farklı bir karar çıkması son derece düşük bir ihtimaldir. Yeter ki davanın açılması sırasında usule ilişkin birtakım hatalar yapılmış olmasın. Kısacası, davacıların davayı açarken birtakım usul hataları yapmamaları hâlinde, Türkiye’nin, bu davanın sonunda, AİHS’yi ihlal ettiği gerekçesiyle mahkum olacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yoktur.
Süreç Nasıl Gelişecek?
Yukarıdaki tespitlerden hareketle kehanetlere devam edelim öyleyse:
- Davanın açılması sırasında usul yönünden herhangi bir hata yapılmadıysa, AİHM Türkiye’den savunma isteyecek.
- Türkiye, önce bu davada davalının kendisi olmadığını, bunun KKTC’de yürürlükte bulunan mevzuata ilişkin bir mesele olduğunu iddia edecek.
- AİHM, bugüne kadarki içtihatından sapmazsa (ki sapması çok düşük bir ihtimaldir) bu iddiayı reddedecek ve işin esasına girecek.
- İşin esasına girildiği noktada, TC’yi temsil eden hukukçular, davanın aleyhe sonuçlanacağını fark edecek ve durumu TC Dışişleri Bakanlığı’na bildirecek.
- TC Dışişleri Bakanlığı, KKTC yetkili makamlarını uyaracak ve Yasa’nın değiştirilmesini “rica edecek”.
- Bunun üzerine KKTC Cumhuriyet Meclisi toplanacak ve Yasa’yı değiştirecek.
Neden Ayıptır?
Her fırsatta Avrupalı olduğunu iddia eden, hatta kimi zaman açıkça, kimi zaman da örtülü bir biçimde, bir zamanlar “dünyanın en modern sömürgecisi”nin (İngiltere’nin) sömürgesi olduğu için sosyal, kültürel ve insan haklarıyla ilgili konularda Türkiye halkından “daha çağdaş” olduğundan dem vuran Kıbrıslı Türkler ve onların milletvekilleri çok büyük bir ayıpla karşı karşıyadırlar. Kıbrıs’ın kuzeyinde, yıllarca görmezden gelinen bu düzenlemeye dayanılarak, son sekiz ayda üç ayrı gözaltı vakası yaşanmış, insanların özel hayatları ihlal edilmiş, cinsel yönelimleri cahilce sorgulanmıştır.
“Bu onların kişisel tercihleridir, bizi ilgilendirmez” diyenler, kendilerinin, medyanın ve bütün kamuoyunun ilgisinin insanların yatak odalarına yönelmesine yol açacak biçimde, Yasa’nın değiştirilmesi konusunda hiçbir ciddi adım atmamışlardır.
Şimdi mesele AİHM’nin ve dolayısıyla TC’nin gündemine gelmiştir. Ortada iki alternatif vardır. Ya KKTC Cumhuriyet Meclisi hemen harekete geçecek ve Fasıl 154’ü daha fazla zaman kaybetmeden değiştirip bu utançtan kendi iradesiyle kurtulacak ya da hem kendini hem de TC’yi bütün Avrupa’ya rezil ettikten sonra, TC’nin “ricası” üzerine, Yasa’yı değiştirip tarihin defterine karanlık bir sayfa daha ekleyecektir.
Kimsenin bizi bu ayıpla yaşamaya mahkum etme hakkı yoktur. İnsan onuru diye bir şey vardır ey ahali! Zulumdür… Ayıptır!!!
Comments are closed